Canımın yandığı bir dönemdi. İnsan kötülüğe aç olmasın, yaktıkça kabarana, üzdükçe doymayanına denk geldim.. Mücadelem için gücüm tükendiğinde hikayenin sona ermesini istedim meğer hikaye yeni başlıyormuş.. Yaranın tam kapanmaya yakın nasıl kabuğundan sökülüp kanatıldığını o dönem öğrendim. Bitmiyordu hırsı, öfkesi.. ‘Ya benimsin ya da hayatını karartırım’ cümlesini duymaktan çok yaşıyordum, içindeydim işte tam da o cümlenin..
Karşılığında hiçbir şey yapmadım.. İyi kalmak karşındakini onarmıyor ama seni temiz tutuyor. Benim yok muydu yapabileceğim hiç bir şey, yok muydu hakkından gelebileceğim seçenekler.. Elbette vardı. Ama benim vicdanım da vardı.. İnsan olabilmeyi üzüntümün üzerinde tutmayı seçtim.
Uzun bir süre kendime gelemedim.. Geceleri ‘haksızlık bu çok fena haksızlık’ diye ağlamaya başlayınca, kendime sarılıp ‘hepsi geçecek, her şey çok güzel olacak’ cümlesini kaç defa söylediğimden habersiz uyuya kalıyordum.. Gecelerde kalmıyordu bazen, iş yerinde uzun tuvalet saatleri geçirmek zorunda kalıyordum.. Camide, otobüste, yolda, sahilde.. Kimse yokmuşçasına..
Geçiyor.. Bir iz bırakıyor ama geçiyor..
‘Hiç bir şey sebepsiz değil bu hayatta. Hayatına giren herkes vazifeli aslında’ diyor Gülben Ergen kitabında. Benimde kendimi tanıma serüvenim böyle başladı.
Sabrımı, kalbimi, vicdanımı, iyi kalabilme mücadelemi, kendimi sevmeyi, önce insan olmayı, değer yargılarımı, hayattaki önceliklerimi başıma gelenler sayesinde öğrendim.. Artık gönül rahatlığıyla övünebiliyorum erdemlerimle.. Kimse için değil, benim için, kendime gururlanıyorum. ‘Aferin Çağla’ diyebiliyorum.
Ve biliyorum ki ancak sevgiyle uğurladığında özgür kalabiliyor insan.. İçime hapsetmek yerine affetmeyi seçiyorum..
Laluşka
25.07.2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.