6 Nisan 2015 Pazartesi

Sevgili Frida’m, bir nilüfer açar açmaz başlıyorum seni sevmeye. İçimin derin kuyularına kadar çekiyorum kokunu. Kucaklaşıyoruz, ülkeden ülkeye geçiyor terimiz. Ömrümüz yer değiştiren bir sokak, baştan sona yürüyoruz aşk kalarak. Seni düşündüğüm her yerde bir incelik ve güzellik anıtı. Yeryüzü çayırları ve dağlar, mavi bir kıpırtıyla uyanıyor her sabah. Senin göğüslerindeki süt, gözlerindeki tuz; yeni yeni ağaçlar büyütüyor. Sevmek de böyle bir şey Frida. Bizi bekleyen anılara yürürken, bir kadın da kuşları süpürüyor arkamızdan. Ah Frida’m! Dudağımı dudağınla ıslatıyorum, bir çivi daha düşüyor çarmıhtan…

Senin bu ellerin diyorum, sevimli bir kır çocuğu ve serin çarşaflara sinmiş beyaz uyku. Unutmak bir kalp ağrısı değilse eğer, senin ellerin ten bilgisi Frida.

Sevgili Frida’m, gülümsüyorsun ya, güneş biraz daha yaklaşıyor dünyaya. İki şehir birden seviniyor. Hep bekledik, bazı yaralar geç iyileşiyor Frida. Aşk ki, eski defterleri karıştırma hevesidir ve biz bu gürültüler içinde arıyoruz kişiliğimizi. Ahşaba oyulmuş mektup gibi yüzümüzden başlıyor bir uçurumun derinliği. Özlüyoruz Frida, sesin sesimdeki pası silecek kadar incelikli. Nasıl olsa alışıyor insan, masumiyet gizli bir kötülükmüş. Yalnızlığın tarihi de böyle bir şey Frida. Fısıltıyla öpüşür bütün çiçekler ve tam zamanında gelir ölüm. Geç kalmamak için hiçbir şeye, haydi bir daha gülümse…


Senin bu ellerin diyorum, esmer bir şarkıya benziyor. Sabır, dilenmenin tersten okunuşu değilse eğer, senin ellerin kusursuz deli Frida.
Diego Rivera

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.